Menü İçerik

Program Özeti

İslam Toplumu Millî Görüş Gençlik Tekilatı Üniversiteliler Günü programı Dortmund Westfalenhalle’de yapıldı. Avrupa Kuran’ı Kerim Güzel Okuma Yarışması birincilerinden Muhammed Bilal Demirel’in okuduğu Kur’an-ı Kerim ile başlayan programa  Tüm Avrupa’dan 3099’ üniversite öğrencisi katıldı. Programı Ünal Ünalan ve Serdar Tuncer sundu.

Üniversiteliler Başkanlığı’na bağlı bölegelerden gelen üniversitelilerin takdiminden sonra Üniversiteliler Başkanı Celal Tüter programa katılan gençleri selamladı ve katılımlarından dolayı teşekkür etti. Program’da Şiir’in Sulutanları adı altında Prof. İskender Pala’nın hazırladığı Osmanlı’nın şair sultanlarının tanıtıldığı serginin yanı sıra, eski ve yeni İstanbul fotoğrafları sergisi de yar aldı. Kitap Kulubü, Eğitim Başkanlığı, İngiltere Bölgesi Eğtiim Başkanlığı’nın tanıtım sergilerinin de bulunduğu programda, IGMG Perspektif ve Sabah Ülkesi dergilerinin de tanıtım standları yer aldı. Üniversiteliler gününde, Farklı bir müzik anlaşıyı ile izleyici karşısına çıkan incesaz grubu eserlerinden örnekler sundu.

IGMG Üniversiteliler Günü’nde tartışılan ana konu, Müslümanların Avrupa’daki konumu, Avrupa’lı Müslüman olmak, Müsülümanların toplumsal katımı ve İslam’ın evrensel mesajını sunmada Üniversitelilere düşen sorumluluklar oldu. Üniversiteliler başkanı Celal Tüter’in hem programı tanıttığı hem de, artık İslam’ın Avrupa’nın aslî unusuru olduğuna vurgu yaptığı konuşmasının arkasından, İsviçre’li Müslüman mütefekkir Prof. Dr. Tarık Ramazan bir öz eleştiri yaparak, Avrupalı Müslüman olmanın getirdiği sorumlulukları anlattı. Ramazan, Avrupalı yurttaşlar olarak Müslümanların özellikile kanunlara ve anayasalara saygı gösterdiğini ve göstermeye devam etmesininin zorunluluğuna değindiği konuşmasında, toplumda var olan korkulara saygı gösterilmesini, ancak bu korkuların aşılması için güvenilir birer Müslüman yurttaş olarak toplumsal katılımın önemini vurguladı.

IGMG Genel Başkanı Yavuz Çelik Karahan da Müslüman gençlerin Avrupa’da özellikle kültür ve sanat alanında yapacağı katkının yeni camiler açmaktan daha önemli olduğunu söylediği konuşmasında, hikmetin, hitmetlice anlatılmasını istedi.

Genel Sekereter Oğuz Üçünçü, teşkilatın temel özelliklerinin tanıtımını yaptığı konuşmasında, haksızlıklara, ayırımcı uygulamalara karşı her zaman karşı çıkacaklarını, devletlerin de uymakla mükellef olduğu kuralları hatırlatmaya devam edeceklerini, ancak, yapılan tüm baskılara rağmen topluma sırt çevirmeyip küsmeyeceklerini bildirdi.

İstanbul Kültür Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölüm Başkanı Prof. Dr. İskender Pala  Osmanlı tarihinde şiirle ilgilenen sultanların halet-i ruhiyelirinden ve şiirlerinden örnekler sunarak, sultanların kimlikleri ile ilgili edebî açıklamalarda bulundu.

Türkiye’den gelen Saadet Partisi Genel Başkanı Pro. Dr. Numan Kurtulmuş ise, bugün dünyanın karşı karşıya krizin temelde bir medeniyet krizi olduğuna değindiği konuşmasında, yeni bir dünya anlayışının özelliklerini anlattı. Evrensel erdem, evrensel adalet ve evrensel barış vurgusu üzerinde duran Kurtulmuş, çökmüş modernist değerlerin yerine, toplumsal değerlerin ikame edilmesini istedi.

BİZ SİZİ ÖNEMSİYORUZ

Üniversiteliler Başkanı Celal Tüter, programla ilgili olarak kamuoyunda başlayan tartışmalarda öne çıkan sorulara cevap vererek başladı konuşmasına.

“Bize bu programı gerçekleştirmekteki gayemizle ilgili olarak, başörtüsüyle eve hapsedilmeyerek Avrupa’nın çeşitli üniversitelerinde okuyan bir kitleyle gövde gösterisi mi yapmak istiyorsunuz, Avrupa’daki varlığınızı bu salondaki üniversitelilerle vurgulamak mı istiyorsunuz, kendi dinine, diline, tarihine, kültürüne sahip çıkarak yani yineleyerek yenilenmeyi anlatmayı mı düşünüyorsunuz? gibi sorular yönlendiriyorlar. Evet hepsinde doğruluk payı var. Ancak, asıl olan bu kitleyi önemsediğimizi göstererek, hak ettikleri, yani size yakışır bir program ortaya koymak. Yani şunu demek istiyorum, biz sizi önemsiyoruz siz de kendinizi önemseyin,” cümleleri ile konuşmasını sürdüren Tüter programın sloganı olan “yinelemeyen yenileyemez” sloganın hatırlattı ve Avrupa’daki tarihimizin işçi göçüyle başladığının söylenmesinin yanlış olduğunu aksine, Endülüs’ün ve Osmanlı’nın Avrupa’daki varlığının da göz önünde bulundurulması gerektiğini söyledi.

Celal Tüter, yinelemeyen yenileyemez derken, körü körüne bir tekrarı da reddediklerini vurguladı. Tüter’e göre, “Tekrarlamayan, geçmişe dönüp bakmayan kendini yenileyemez. Geçmişle kuracağımız sağlıklı bir ilişki, geleceğin bizim ellerimizde en güzel bir biçimde şekillenmesi anlamına gelecektir.”

Gündemdeki İslam tartışmalarının ve Müslümanların konumlarının tartışmaya açılmasının asıl sebebinin Müslümanların  Avrupa’da kalıcı oluşundan ziyade artık, Avrupa’nın bir parçası haline gelmiş olmaları gerçeği olduğuna vurgu yapan Tüter, bu konuda Müslümanlar olarak doğru adımlar attığına da işaret ederek, özellikle üniversiteli gençlerin kısır ve asılsız tartışmalar sebebiyle ümitsizliğe düşmemeleri gerektiğini söyledi:

“Populist politikaların, bazı köşe yazarlarının sıradan polemikleri sizi bıktırmasın. Biz, gündelik tartışmaların geçiciliğine değil, yapmış olduğumuz çalışmalardaki haklılığımıza ve hakikati temsil edişimizdeki derinliğe bakarız. Rahmetli Turgut Cansever hoca diyorki, niyetler ne kadar halis olursa olsun bilgi yoksa maksad hasıl olmaz. Onun için bilgili donanımlı insanlarla hedefe varılır. “

Üniversiteliler Başkanı Celal Tüter, Avrupa’daki Müslümanların sorumluluğunun bugün üniversitelilerin omuzlarında olduğuna vurgu yaptı: “En büyük görev bize düşmektedir. Bir arada yaşamanın Müslümancasını, Avrupa dillerine, yeni kelimelerle nakşedecek olanlar bizleriz. Bizleriz, adaletsizlikten şikayet etmekle yetinmeyip, adaleti ve kardeşliği tesis edecek olan. “

Celal Tüter’i müteakiben Avrupa’lı yeni nesil Müslümanların öncülerinden ve İslam ile Avrupa arasında kendisini köprü gören İsviçre’li Prof. Dr. Tarık Ramazan Avrupalı Müslüman vurgulu bir konuşma yaptı.

“Bugün burada Avrupalı ve Müslüman yani Avrupalı Müslümanlar  olarak konuşuyoruz. Bu da bize, biz nerede olursak olalım, Müslümanlar olarak sorumlulukluklarımız olduğunu gösteriyor,” diye konuşmasına baylayan Tarık Ramazan, Müslümanlar olarak önce kendi kendimizi tanıma ve tanımlamak gerektiğini söyledi.

Her şeyden önce Müslüman olarak kendimizin kim olduğunu tanımlama zorunluğuna işaret etti Tarık Ramazan: “Kimler, sizin hakkınızda kim olduğunuzu söylerse söylesin bunun önemi yok. En önemlisi siz, kendiniz hakkında neler söylüyorsunuz?”

AVRUPALI MÜSLÜMAN OLMAK

Bundan bir kaç yıl önce Avrupalı Müslüman olmak konusunda konuşmaya başlandığında bunun ne anlama geldiğininin tartışıldığına dikkat çeken Prof. Tarık Ramazan şöyle devam etti: “Avrupalı Müslüman olmanın anlamı Avrupalı ve Müslüman olmaktır. Evet bir Avrupalıyız. Türk veya Mısır kültürüyle yetiştik belki. Ama, artık Avrupalı kimliğimiz de var. Yani pek çok kimliğmiz ve kültürümüz var. Bu çok kimliklilik, bizim için ve Avrupa için de bir zenginliktir. Avrupa’nın geleceği de buna bağlıdır.”

Çok kültürlü ve çok kimlikli olmanın Müsülamanların özelliği olduğunu söyleyen Tarık Ramazan, herkesin Müslümanların Avrupa’ya entegre olmasını istediğini ama, entegrasyonun yanlış anlaşılmaması gerektiğini de söyledi:

“Etrafımızdaki insanların, özellikle Almanların, burada entegre olacaksanız demelerinden farklı anlam çıkıyor. Evet, biz entegre olacağız. Ama biz, kendi kimliğimizle entegre olaracağız. Sadece entegre olmakla kalmayacağız. Bu topluma katkıda da bulunacağız. Bunu, kendi Müslüman toplumumuzu yenileyerek, değiştirerek yapacak ve bu topluma böylece  katkıda bulunacağız. Katkımız, her şeyimizle ve kalbimizle olacak.

“Müslümanlar olarak sözümüzde ve eylemlerimiz bir olmalı ve kendimizin ne olduğunu bu topluma ancak böyle gösterebiliriz” diyen Ramazan özellikle öğrencilerin, Müslüman toplumun olduğu kadar Avrupa’nın bugünü ve geleceği için büyük bir sorumluluk yüklenmeleri gerektiğini ifade etti: “Öğrenciler olarak dünyada pek çok Müslümanın, insanın, eğitim göremeyecini bilmelisiniz. Öğrenerek bir sorumluluk üstleniyorsunuz. Bu sorumluluğunuzu da yerine getirmelisiniz. Kazandıklarınızı, öğrendiklerini Allah size başettiğine göre, bunu da Allah için topluma aktarmalısınız. Eğer kimliğinizi, doktor, mühendis, profesör olarak sıfatınızı kullanıp bu ümmete ve bu topluma hizmet edemiyorsanız, o zaman bu sıfatlarınızı atın. Çünkü işe yaramıyor.”

Avrupa’da, Müslümanlara karşı bir korku havası oluştuğuna da dikkat çken Tarık Ramazan, bu korkuların bertaraf edilmesinde sorumluluğun ise Müsülümanlara düştüğünü söyledi:

“Etrafımızda bir korku var. Bunun için çok dikkatli olmak ve korkuları ortadan kaldırmak lazım. Sorumluluk ise bize düşüyor. Öte yandan, her nekadar bu korkular varsa da, bizlerin, etrafımızdakilerin bu korkularını dikkate alarak, bu korkulara saygı duyması, bu insanların niçin korktuğunu göz önünde bulundurması lazım.  Çünkü karşılıklı bir güven sorunu da var. Her yerde insanlar birbirine olan güvenlerini kaybetmişler. Korkuyorlar ve güvensizlik duyuyorlar. İktidar müdacelesinin bulunduğu bir toplumda yaşıyorsunuz. Siyasetin daha çok sağa kaydığnı görüyorsunuz. Burada Müslümanları ilgilendiren iki önemli nokta var. Birincisi, İslam’ın sadece göçmenlere indirgenmesidir. Vatandaş olduğunuz halde, sizi hâlâ, göçmenlikle bağılantılı kılmaya çalışıyorlar. Sizi, hariçten gelenler olarak görüyorlar. Bunun için olayları iyi tanımak zorundasınız.”

SİYASAL PARTİLER HALKIN KORKULARINI KULLANIYOR

Müslümanlara karşı oluşan korku ve güvensizliğin siyasilerce kullanıldığını ve bunun da yanlış olduğunu vurgulayan Tarık Ramazan, Müslüman olarak, her türlü haksızlık ve adaletsizliğin karşısında durulması gerektiğini ve etrafta yayılan korkulara karşı uyanık olunması gerektiğini söyledi:

Ortada siyasal bir oyun vardır. Siyasal partiler, oluşan korku ve güvensizliği iyi kullanıyorlar. Uluslararası plotikalardaki haksızlıkları, adaletsizliklerı ve işgalleri gündeme getirdğinizde, sizi suçluyorlar. Hayır, bizler Avrupalı vatandaşlar olarak, dünyada Müslümanların öldrülmesine karşı çıkıyoruz. Burada sadece, Müslmanlar olarak konuşmayalım. Evrensel insanlar olarak konuşalım. Hele bizler hiç bir zaman anti-semitist olamayız. Çünkü bizler, uluslararası ilişkilerde de adaletin hakkın yanındayız.  Gazze’de neler oluyorsa desteğimiz, ant-i semitist olmamızdan dolayı değil, haksızlığa karşı çıktığımızdan dolayıdır.”

Avrupalı Müslümanlar olarak kendimizi tanıtabilmek ve toplumsal güveni sağlamak için, Müslümanların herşeyden kendilerine güvenleri olması gerektiğini de söyleyen Tarık Ramazan, Müslümanların önce, kendileriyle, dinleri olan İslam’la  barışık olması gerektiğine ve ve yapılan baskılara böylece direnmeleri gerektiğine de işaret etti:

“Etrafınızdaki insanları ikna ve menun etmeniz hiç bir zaman kolay olmayacak. Bunun için de, kendi kendinize güveniniz ve bu konuda iyi ve sabırlı çalışmalarınız olmak zorundadır. Avrupalı Müslüman olmak, her şeyden önce La ilahe illlah ile yani Tevhid’e sarılmak ile başlar. Müslüman olarak, bazı şeyleri anladığınızı göstermelisniz. Biz burada, bilime ibadet etmiyoruz. Bilimi sadece kulluğumuz için, ibadet için kullanıyoruz Çünkü hadiste, en iyi insanın, diğer insanlara faydalı olan kimse oluduğu söyleniyor. Eğer sizler sahşî girişiminiz, hizmetiniz yoksa, Peygamerimizin yolunu takip edemiyorsanız, bu topluma katkı yapmaya ruhen hazır değilsiniz demektir. Her şeyinizi İslamîleştirmek durumundasınız.  Maddeyle,  insanlarla ilişkilerinizi İslamîleştirmeniz gerekir. Öte yandan, her birimiz kendimizin bu toplum için bir değer, bir zenginlik ve servet olduğunu bilmemiz lazım.  Bunun için de, kendinimizi, kalblerimizi, eğitmemiz gerekir. Öğrenci olarak beyninizi, Müslüman olarak da kalbinizi eğitmeniz lazım.”

EVRENSEL İSLAM KARDEŞLİĞİ

Avrupalı Müslümanlar olarak evrensel İslam kardeşliğini mutlaka kendi aramızda kurmamız gerektiğine işaret eden Tarık Ramazan, bunun için etnik kökeni reddetmemekle birlikte kardeşlik bağlarının sıkı sıkıya  örülmesi gerektiğnii söyledi:

“Sizden istediğim, Avrupa’daki geleceğimizi, kendi etnik kökenlerimizi bırakarak Avrupa’da evrensel İslam kardeşliğini kuraraktır. Milliyetlerimize saygı duymalı, erensel İslam kardeşliğimizi de pekiştirmeliyiz. Hiç bir zaman dar kafalı Müslüman olmalalıyız. Kendimizi, bölgelerle, ülkelerle, sınırlamamalıyız. Dünyaya açılmalı,  kalplerimizi de dünyaya açmalıyız. Önce kalplerimiz ve kafalarımızı, beyinlerimizi, dimağlarımızı birbirimize açmalıyız ki, bu topluma da kendimizi açabilelim ve bu topluma iki hediye sunalım.

Birincisi, bizler Müslümanız. Etrafımızdaki amosfere baktığımızda, Almanca olarak, Avrupa’nın köklerinin Hristiyan ve Yunan’lı olduğunu duymuşsunuzdur.  Aslında bu, tarihen de doğru değil. Esasen bu ifade, bugunün ve geleceğin korkusundan dolayıdır. Bunun için sizlerin, Avrupa’nın tarihini ve köklerini de iyi bilmeniz gerekir ve bundan sonra Avrupalı olarak köklerimizde İslam’ın da olduğunu ortaya koymalıyız. Müslümanlar olarak bunu,  bilimle ortaya çıkmalıyız. İslam filozoflarını, ilimadamlarını ve onların katkılarını bilmeliyiz. Bu toplum, sizin toplumunuz olduğuna göre, bu topluma entellüktüel olarak da katkılarınız olmak zorundadır.

Sizlerin bu ülkenin tarihi olma gibi bir sorumluluğu da var. Bu ülkenin gelecek tarihinde Müslümanlar da yer almalıdır. Nerede olursanız olun Müslümanlar olarak, meselâ Almanya’da yaşıyorsanız, Türkçe’yi yaşatabilirsiniz. Ama, mutlaka Almanca’yı bilmelisiniz. Diliniz sizin özgürlüğünüzdür.”

AVRUPA’NIN ONURU MÜSLÜMANLARIN DA ONURUDUR

Tarık Ramazan Müslümanların yurttaşlar olarak Avrupalı olmayı özümsemesi gerektiğini de vurguladı:

“Müslümanlar olarak bu ülkelerin kanunlarına saygılıyız. Burada din özgürlüğü ibadet özgürlüğü olduğuna göre, buna mecburiyiz. Bu ülkelerin onurları bizim de onurumuz. Almanya’nın onuru,  ikinci dünya savaşında Yahudilerin öldürülmesi ile bu zarar gördü. Böylece bizim de onurumuz zarar gördü. Bizler aklî ve makul olmalıyız. Biz hakkın ve adaletin yanındayız. Onun gördüğümüz haksızlıkılara karşı çıkmak görevimizdir.”

Çok dindar olduğu halde,  sorumluluklarını üstlenmeyen toplumun problemlerine bigane kalan Müslümanaları da eleştiren Ramazan bu Müslümanları naiflik ve saflıkla tenkit etti ve şöyle dedi:

“Çok dindar Müslümanlara saygım var. Samimi ama, saf. Bu durumda bir Müslümansanız ama bana göre tehlikelisiniz. Samimiyetinizi, toplum için kullanmıyor, sadece kendiniz için kullanıyorsunuz. Öğrenciler olarak Avrupa’da okuyupu naif / saf olamazsınız. Ayrıca, liberal ya da ılımlı Müslüman gibi sıfatları da reddetmeliyiz. Çünkü bizler, sadece Müslümanız. Ama bizler, samimi Müslümanlar olarak, bu ülkelerin kanunlarına saygılı, toplumun endişelerini bilen ve onlara katkıda bulunmak isteyen Müslümanlar olarak, her yerde var olmalıyız. Müslüman kadınlar olarak da, tesettürümüz bizi sınırlamamalı, aksine, toplumla bütünleşmemizi sağlamalıdır. Bu topluma saygılıyız. Fakat, entellektüel ve sosyal katılım ve katkılarımızla her yer de var olan Müslümanlar olmalıyız. Eğer bir yerde yoksak oradaya katkı yapamayız.

Eğer sadece kendiniz için yaşıyorsanız, zenginsiniz ama kayıpsınız demektir. Bu topluma bir katıkınız olamıyorsa ve topluma hizmet edemiyorsanız, paranız olsa da fakirsiniz ve kaybedilmişsiniz demektir. Eğer topluma hizmet ediyorsanız, zenginsiniz, demektir. Sizler, kendiniz için istediğinizi başkaları için de istemedikçe, doğru Müslüman olamazsınız, demektir.

Beraber yaşadığınız insanları iyi değerlendirin, onlara saygı gösterin, korkularını ve endişelerini iyice inceleyin. Bu insanların dilerini bilmemiz ve  kanunlarına saygımız, bizim için de bir zenginliktir. İnsanlarla kurduğumuz ilişkilerimiz aynı zamanda kendimizi tanıtabilmek için bir fırsattır. Her alanda, iş alanında, yönetimde, ekonomi alanında, toplumasal olarak, bu topluma katkıda bulmak zorundayız ki, ancak o zaman kendimizi anlatabiliriz. Ve böylece ancak bu ülkenin tarihinde yer alabiliriz. Bunun için, kendinize güveniniz olacak, insanlarla iyi ilişki kuracak, katkınız olacak, her zaman Allah’ı ve Peygamberi düşüneceksiniz.

Eğer insanlarla iletişim kuramıyor ve anlaşamıyorsanız, size kimse güvenmez. İnsanlarınsize güvenmesini ancak onlarla ilişki kurarak temin edebilirsiniz.”

Tarık Ramazan konuuşmasını şu öğütle bitirdi: “Affedici olunuz. Müslüman olduğunuzu her zaman hatırda tutun ve unutmayın.”

Serdar Tuncer’in okuduğu şierlerin arkasından ise IGMG Genel Sekreteri Öğuz Üçüncü üniveristelilere seslendi. Üçüncü, “Az önce Tarık Ramazan ne dediyse ben de aynısını söyleyeceğim. Ancak bu çok kolaya kaçmak  olur” diye latife yaparak konuşmasına başladı.